İnşaatta Yapay Zeka kitabım bu ay okuruyla buluşuyor
Süreçteki destekleri için sponsorumuz TAV İnşaat’a @tav.construction ve dostum yayıncı Doğan Selçuk Öztürk ‘e çok teşekkür ederim.
İnşaatta Yapay Zeka kitabım bu ay okuruyla buluşuyor
Süreçteki destekleri için sponsorumuz TAV İnşaat’a @tav.construction ve dostum yayıncı Doğan Selçuk Öztürk ‘e çok teşekkür ederim.
Memory (Hatır), yanlış kodlarla sakladığımız hatıralar üzerine bir film. Hatırladığımızı düşündüğümüz bazı anıları gerçekten yaşadık mı, yoksa bize mi öyle geliyor? Yaşamak istediklerimizi mi hatırlıyoruz?
Bir demans hastası erkek ile onun yaşlarında orta yaşlı bir kadın, lise mezuniyet buluşmasında karşılaşıyorlar. Adam, kadını hatırladığını söylüyor, peşinden evine kadar gidiyor. Kadın önce hatırlamadığını söylese de sonra hatırlıyorum diyor. Birlikte yaşadıkları bir olayı anlatıyor. Bu sefer adam kadının anısını hatırlamıyor. Arkadaşları, yıllıklar üzerinden araştırdıklarında ikisinin aynı lisede okusalar da birbirini tanımalarının pek olası olmadığını buluyorlar. Yaşamadıklarımızı nasıl hafızamızda saklıyoruz? İki karakterin bu muğlak hafızasını yönetmen hiçbir abartıya ve klişeye kaçmadan yumuşacık bir dille anlatıyor. Filmin temposu, atmosferi, finali, yan karakterlerdeki simetri de bu arada kalmışlıkla çelişmiyor.
Film başlamadan Meksikalı yönetmen Michel Franko’nun kısa konuşması da çok hoştu, yakında MUBI’de gösterime gireceğini müjdeledi. Tekrar seyredilmeyi fazlasıyla hak ediyor.
Poor Things’i seyrederken bir kez daha Lanthimos’un hikayeyi görüntülerle anlatma konusunda yaşayan en büyük yönetmenlerden biri olduğunu düşündüm. Ama bir taraftan da filmi ucuz, ticari bir matematik formülle çektiği için öfkelenerek seyrettim. Almodavar da Ozon da benzer tuzaklara düşmüşlerdi ama Lanthimos’tan bugüne kadar yaptığı filmlere baktığımda bunu beklemiyordum. Hocası Angelopulos böyle bir basitliği hiçbir zaman yapmamıştı. Bu anlamda Nuri Bilge Ceylan’ı ve İranlı yönetmenleri bir kez daha takdir ettim.
İskoç yazar Alastair Gray’in aynı adlı romanından çekilen filmin gerçeküstü bir konusu var. İlk sahneden itibaren seyirciyi hemen içine alıyor. Kurgudaki sıkıntı, bizim filmin başında yönetmenle yaptığımız evet senin bu olmayacak hikayeni kabul ediyoruz ama sen de buna bağlı kal dediğimiz sözleşmeyi bozan başka olağandışılıkların girmesi. Günümüzde Mind Bending olarak tanımlanan bu yapımlarda birden fazla ana kurguyla çakışan olağandışılıklar yapıyı mahvediyor. Bu konuda Netflix’te çok başarılı mind bending uygulaması olan dört sezon, 62 bölümlük Manifest diye bir dizi seyrettim. Olmayacak bir olayla başlıyor. Tüm bölümlerde de doğaüstü gelişmeler oluyor, ancak bunların hiçbiri birbiriyle çelişmiyor ve mükemmel bir finalle sona eriyor.
Filmin kurgusu, çok seyredilmesi, hatta Oscar alması için formüle edildiği için romanda bu yanlışların olmayacağını düşünüyorum.
Bir eleştirim de Lanthimos’un sürekli klişeye kaçan mesaj verme kaygısı. O görüntüleri, diyalogların çoğunu atarak çekseydi film çok daha etkili olurdu. Eseri, de seyredeni de yukarı çekerdi. Ama bu ucuz diyaloglar olmasa bu kadar maliyetli sahneler de çekilemeyecekti. Bu noktada Lanthimos’un ruhunu şeytana satma kararına hak verebiliyorum.
Emma Stone’un performansı mükemmeldi. Cinselliğin yoğun olduğu sahneler kurguyla uyumluydu. Filmin üzerinde tartışılacak birçok noktası varken buradan bir bakışla değerlendirilmesini de yadırgıyorum. Emma Stone, filmden sonra uzun bir süre erkeklerden tiksinti duyar mı, onu bilemem. 😊 Lanthimos’a cinsellikle ilgili sahneleri sorduklarında güzel bir açıklama yapmış, internette bulabilirsiniz.
Lanthimos’un bu yıl Cannes’da gösterilecek filmi yine bir edebiyat uyarlaması, Othessa Moshfegh’in romanı Dinlenme ve Rahatlama Yılım. Alıp henüz okumadığım kitaplardan. 😊 Başrolde yine Emma Stone. Merakla bekliyorum. 🤗
Konusunu kısaca okuduğumda yine mi 2.Dünya Savaşı yine mi soykırım hikayesi, artık bu konuda söylenmedik bir şey kaldı mı diye düşünerek, ayaklarımın geri geri itmesine rağmen filme gittim. Film yaklaşık iki dakikalık, Jonathan Glazer’in baştan seyirciyle arasına bir mesafe koyduğu, şimdi seyredeceklerini hazmetmen kolay olmayabilir, hazır mısın diye uyardığı karanlık bir sahneyle başladı. Sonrası ise bir cennet atmosferi. Yönetmenin tüm film boyunca seyirciyi uzak tutan soğuk mesafeli temposunu çok sevdim. Sanırım bu hikaye başka türlü anlatılamazdı. Anlatılsa da bu kadar etkili olmazdı.
Filmin sonunda bir kez daha anladım ki, her konuda daha söylenecek, yazılacak çok şey var, önemli olan bunları farklı bir söylemle hikaye edebilme becerisi. Bir Düşüşün Anatomisi’nde baş rolüyle Oscar’a aday Sandra Hüller’in bu filmdeki performansı da mükemmel. Kontrast anlatının etkiyi ne denli yükselttiği konusunda benim için ders niteliğinde bir filmdi. Film, İngiliz edebiyatının kötü çocuğu Martis Amis’in 2014’de yayınladığı aynı adlı romanın üçte biri üzerinden çekilmiş. Kitabı okumadım ama seyrederken o edebi tadı aldım. Martin Amis sigara tiryakiliğiyle de tanınan bir yazar, geçen yıl filmin Cannes’da Juri Büyük Ödülü almasından üç gün önce soluk borusu kanserinden hayatını kaybetmiş. Film kadar, yazarın sonu da çok dokundu bana.
Neden projelerimizi doğru planlayamıyoruz?
Bugüne kadar sadece sorulardan oluşan bir yazı okudunuz mu?
Bir makaleyi cevaplarınız üzerinden kafanızın içinde yapılandırıp yeniden yazmayı denemek ister misiniz?
Acaba bu şekilde tek bir metin sonsuz sayıda metne dönüşebilir mi?
Yukarıdaki sorulara yönelik cevaplarınızı verdiyseniz ve farklı bir deneyim yaşamak istiyorsanız, başlayalım mı?
Neden projelerimizi doğru planlayamıyoruz?
Ne dersiniz firmanızda planlama yeterli düzeyde yapılıyor mu?
Sevgili okur, yazıya duygu, düşünce ve deneyimlerinle benim yerime sen son halini verdiğin için sana teşekkür edebilir miyim?
Bir inşaat şirketi kurup, yönetmek, büyük ve kompleks bir yapı inşa etmeye benzer. Yapının mimarisi, statiği, elektromekaniği, peyzajı nasıl ayrı ayrı projelendiriliyorsa, şirketin her bir bölümü de özenle planlanıp yönetilmelidir. Ancak, çoğu zaman kurucuların ve çalışanların deneyimleri, bilgileri, bütün bu karmaşık yapının gereksinimlerini karşılamaya yetmez. İşte bu noktada, tıpkı inşaatın yapımında farklı uzmanlıklara sahip mimar ve mühendislerin projede yer alması gibi, bir inşaat şirketi de çeşitli alanlarda uzman danışmanların bilgi ve tecrübelerinden faydalanmalıdır. Bu profesyoneller, şirketin güçlü temeller üzerine otutulmasına ve her bir detayının sağlam bir şekilde inşa edilmesine yardımcı olur. Gelin şimdi, bu yapımızı nasıl daha sağlıklı ve işlevsel hale getirebileceğimizi, nedenleri ve sağlayacağı faydalarıyla inceleyelim.
Danışmanlık hizmetleri almak, bir inşaat şirketinin karmaşık ve rekabetçi bir sektörde başarılı olmasını sağlamanın yanı sıra, uzun vadede sürdürülebilir büyüme ve gelişimine de katkıda bulunur.
Değerli hocam Prof Dr Emin Karahan’ın vefatını dün internetten öğrendim. Hayatımın iki farklı kırılma anında üzerimdeki emeği büyüktür.
1985’de 5.yarılda Hidrolik dersini verememiştim. O günkü YÖK yasalarına göre ertesi sene de geçemezsem direkt okuldan atılıyordum. Ve Hidrolik’in mantığını bir türlü anlayamıyor, dersi de hiç ama hiç sevmiyordum. Gelecek yıl dersimize Emin Hoca geldi. İnci gibi yazısı, tahtayı kullanma becerisi, dersi kafamın içine doğrudan yerleştiren anlatımıyla o sevemediğim Hidrolik benim için bambaşka bir hale geldi. Hatta bir dönem su kürsüsünde yüksek lisans yapmayı bile düşündüm.
İkinci karşılaşmamız 2013’de Beykent Üniversitesi’ndeydi. Beni yüksek lisans öğrencilerine Yapım Yönetim dersi vermem için davet etmişti. Sevgili dostum Murat Kuruoğlu ile bu dersi beş sene birlikte verdik. Ders akşam 19.00’da başlıyor, saat onbiri geçerken hademelerin hocam binayı kapatıyoruz demesiyle sonlanıyordu. Bazen eski öğrencilerimle karşılaştığımda bitmeyen o gece deslerimizi konuşuyoruz.
Emin Hoca’dan başka biri sanırım benim bu zamanı, kuralları takmayan aykırı ders işleme tekniğimi hoş görmezdi.
Geride bıraktığınız ışıl ışıl öğrencilerinizle hep yaşayacaksınız Emin Karahan hocam. Mekanınız cennet olsun. 🙏
İş programı hazırlamadan bir inşaat projesi nasıl takip edilir hiç düşünemiyorum. Ama ne yazık ki kırk yıla yaklaşan meslek hayatımda hayal edemediğim bu durumun gerçekleştiği çok durumla karşılaştım.
Bir de kaynak atanmamış, aktiviteleri arasındaki ilişkiler doğru kurulmamış, milestonelar kullanılmadan hazırlanan iş programları var. Onlarla işi kontrol etmek ters elle kulak göstermeye çalışmak gibi hem kulağı, hem boynu zorluyor. Sağlıklı bir inşaat proje yönetimi için bir iş programı yazılımının özümsenerek kullanılması olmazsa olmazların en öncülü. Primavera bu konuda kapsam ve raporlama imkanları açısından dünyadaki en önemli yazılımlardan biri. Zaten bu programın çalışma mantığını bir kez öğrendiğinizde tüm benzeri yazılımları rahatlıkla kullanabilirsiniz.
Gelin Primavera’nın inşaat projelerinde neden böylesine önemli olduğunu sağladığı faydalarla birlikte adım adım incleyelim.
Son olarak, Primavera’nın inşaat sektöründe bu kadar değerli olmasının nedeninin sadece teknik özelliklerinden veya fonksiyonel yeteneklerinden kaynaklanmadığını söylemeliyim. Asıl altı çizilmesi gereken konu, bu aracın projelerimizi, ekiplerimizi ve hedeflerimizi nasıl bir araya getirdiği ve bizi başarıya nasıl yönlendirdiğidir. Biz inşaat profesyonelleri için zaman, kaynak ve kalite, sadece metrikler değil; projelerimizin ruhudur. Ve Primavera, bu ruhu en iyi şekilde yansıtıp koruyan araçlardan biridir.
Bir inşaat şirketinin uluslararası ihalelere girmesini, deneyimli bir tırmanışçının yeni bir dağa tırmanışını planlamasına benzetirim. Tıpkı dağcının rotasını belirlerken hava durumunu, yolu ve potansiyel riskleri önceden değerlendirmesi gibi, şirket de farklı ülkelerin pazar koşullarını, yasal düzenlemelerini ve kültürel dinamiklerini detaylıca analiz etmelidir. Nasıl her dağın kendine özgü zorlukları varsa, her ihale de farklı stratejiler ve hazırlıklar gerektirir. Bu süreçte, tırmanışçının tecrübesi ve doğru ekipman seçimi ne kadar önemliyse, şirketin deneyimi ve doğru kaynakları kullanması da o kadar kritiktir. Şimdi gelin, bu uluslararası ihale tırmanışında hangi adımların atılması gerektiğini tek tek inceleyelim
1. “Piyasa Araştırması – Rakiplerini Tanı”:
2. “Yasalara Hakim Ol – Kuralları Bil”:
3. “Finansal Planlama – Cebini Tanı”:
4. “Proje Yönetimi – İşi Sıkı Tut”:
5. “Teknolojiyi Kullan – Çağa Ayak Uydur”:
6. “Kültürel Farkındalık – Yerel Kuralı Öğren”:
7. “Kalite ve Güvenlik – İşin Ehli Ol”:
8. “Sözleşme Yönetimi – İmzadan Önce Oku”:
9. “Ekip ve Kaynaklar – Doğru İnsanı İşe Al”:
10. “İletişim – Açık ve Net Ol”:
11. “Sürdürülebilirlik – Geleceği Düşün”:
12. “Müşteri İlişkileri – İyi İzlenim Bırak”:
13. “Pazarlama ve Tanıtım – Kendini Göster”:
14. “Yerel Pazarı Anlama – Yere Sağlam Bas”:
15. “Teknolojik Entegrasyon – Zamanın Ötesinde Ol”:
16. “Hedef ve Strateji – Rotanı Belirle”:
17. “İş Etiği ve Şeffaflık – Temiz İş, Sağlam Adım”:
18. “Değerlendirme ve Geribildirim – Ders Çıkar”:
Uluslararası ihalelerde başarılı olmak, sadece teknik bilgi ve finansal güçle değil, aynı zamanda kültürel anlayış, etkili iletişim ve stratejik planlama ile mümkündür. Girdiğiniz her yeni ihale, şirketiniz için yeni bir öğrenme fırsatı, marka değerinizi artırma imkanı, global pazarda kendinizi kanıtlama şansıdır.
Gayri-menkul.com platformunda yayınlanan yazım
Neom, Suudi Arabistan’ın çölde inşa edeceği 170 km. uzunluğunda, 220 metre genişliğinde doğrusal bir şehir. İlk hesaplamalara göre maliyetinin 500 milyar dolar olması, projenin ilk etabının 2025’te, tamamının da 2030’da tamamlanması öngörülüyor. 9 milyon kişiden fazla insana ev sahipliği yapması amaçlanan Neom’un ilk üç harfi Antik Yunancadaki yeni anlamına gelen Neo’dan, son harf ise Arapça gelecek demek olan “müstakbel” kelimesinin ilk harfinden alınmış. Biraz iyimser bir düşünce olsa da fikri üretenlerin projeyle doğuyla batıyı bir araya getirmeyi hedeflediklerini düşünüyorum. Girişim, Suudi Arabistan’ın petrole olan bağımlılığını azaltmaya, ekonomisini çeşitlendirmeye ve kamu hizmeti sektörlerini geliştirmeye yönelik bir plan olan Suudi Vizyonu 2030’un bir parçası.
Wikipedia’da yayınlanan bilgilerde, şehrin, 24 Ekim 2017’de Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde düzenlenen Future Investment Initiative konferansında Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman tarafından ilan edildiği, kendi vergi ve iş kanunları ve “özerk bir yargı sistemi” ile “mevcut hükümet çerçevesinden” bağımsız olarak çalışacağı yazıyor. Bir bilgi de, Mısır’ın, 2018’de Neom projesine arazi bağışladığı.
Suudi Arabistan, Neom adında kapalı bir anonim şirket kurmuş. Tamamen Suudi devlet servet fonu olan Kamu Yatırım Fonu’na ait olan bu şirketin amacı, Neom’un ekonomik bölgesini geliştirmek. Projenin tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarından güç alması planlanmaktadır.
Neom için iddialı öngörüler var.
NEOM’da sadece güneş ve rüzgâr enerjileri kullanılacak.
Dünya nüfusunun yüzde 70’i NEOM’a maksimum 8 saat içinde ulaşabilecek.
NEOM, dünyanın ilk robot sayısı insan sayısından fazla kenti olacak.
Plana göre otomobilsiz bir şehir olacak, insanlar şehrin bir ucundan diğerine trenle taşınacak. Peki Suudi milyonerler toplu taşımada göçmen işçilerle bir arada seyahat etmek isteyecekler mi? Onun için de hava taksisi olarak çalışacak helikopterler düşünülmüş.
500 milyar dolar olarak açıklanan bütçesi, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İsrail ve diğer bölge ülkelerinin gayrisafi yurtiçi hasılalarından (GSYİH) daha yüksek. Bu paranın çoğu Suudi Arabistan Krallığı tarafından finanse edilecek, geri kalanı da diğer ülkelerden ve yatırımcılardan sağlanacak. Ancak küresel ekonomik kriz, pandemi ve benzeri olumsuzluklardan dolayı beklenen yatırımlar alınamamış. Proje şu anda hedeflenin gerisinde. The Economist Dergisi’nin 2022 yılında yayınlanan bir raporuna göre yalnızca iki bina inşa edilmiş, proje alanının çoğu çıplak çöl durumunda.
Projelendirmeyi Los Angeles merkezli Morphosis Architects yapmış. Bazı uzmanlara göre görseller çekici ama biraz incelendiğinde baştan savma bir hava olduğu fark ediliyor. Birçok mimar ise projeyi her ne kadar fütüristtik mimarisiyle radikal bir görüntüye sahip olsa da üçüncü sınıf Çin şehirlerindeki lüks alışveriş merkezlerine benzetiyor.
Benim kafama takılan asırlarca meydan kültürüyle yaşamış ve bu kültürün kazanımlarıyla evrimleşmiş insanın bu düz şehre nasıl uyum sağlayacağı. 1969’da İtalya’daki radikal bir mimarlar topluluğu sürekli yapıda bir şehir planı geliştirmişlerdi. Şehir Arizona Çölü’nü kesen beyaz, ızgaralı bir duvar şeklindeydi ve kendi kendine yetebilecek şekilde tasarlanmıştı. Bu tasarım gerçek bir proje değil modernizmin getirdiği kopukluğun mimari bir hicviydi. Stanley Kubrick’in 2001: Uzay Macerası filmindeki iç mekanlar ve Tarkovski’nin Solaris’indeki esrarengiz uzaylıların yaşadığı yerlere öykülenilmişti. İlginç olan Neom’un yer yer bu projeyle benzerlikler göstermesi. Sanırım projede biraz yol alınmadan konuşmak için erken. Fakat hayal olmasa da yeni bir Babil de olmayacak görüşündeyim. Yazının başlığındaki sorunun cevabına gelirsek, sınavlarda aklı karıştırmak için sona saklanan o şık var ya, işte o: e) Hiçbiri 🙂
17 Kasım 2022
Çiftehavuzlar